HAKKINDA
PROJELERİ
GALERİ
SİTE

Röportajlar / Haberler



< HAKKINDA < TÜM RÖPORTAJLAR




SABAH GAZETESİ - GÜNAYDIN

Buge Cankat
23 aralık 2007

Kadınlar aşk sahnelerimdeki samimiyeti seviyor


Dizi setinden çıkıp tiyatro sahnesine koşturan Serhat Tutumluer oyunculuktaki başarısı kadar karizmasıyla da kadınların gözdesi haline geldi. Bu ilgiden rahatsız olmayan oyuncu konuya açıklık getirdi: Aşk sahnelerinde samimiyim, kadınların ihtiyacı da bu!..

Yakışıklılığı ve oyunculuk başarısıyla son günlerin en çok konuşulan ismi Serhat Tutumluer... Etrafımdaki çoğu kadın için ismi dile geldiği zaman akan sular duruyor. Röportaja gideceğim zaman 'n'olur beni de götür' diye yalvaranı da oldu, röportaj sonrası 'nasıl biri gerçekte, anlatsana' diye sıkıştıranı da... Peki bu gencinden olgununa her yaştan kadının hayran olduğu, 'Ezo Gelin'in 'Kadim'i, BKM'de sahnelenen 'Oyunun Oyunu' isimli tiyatronun 'Eddie'si, Türkiye'nin yeni jönü Tutumluer kimdir, nasıl biridir? Evli midi? Kadınlar onda ne buluyor? Ne yiyor, ne içiyor? Nasıl yaşıyor? Oyunculuk sektörüne ve dizilere nasıl bakıyor?

Konservatuvara girmeden önce sosyoloji eğitimi alıyormuşsunuz... Doğru mu?
Evet bir yıl sosyoloji okudum, sonra konservatuvara girdim. Aslında bu benim hayatımda yaptığım küçük hatalardan bir tanesi. Keşke bitirseydim sonra konservatuvara gitseydim...

Bu merak nedir sosyolojiye?
Benim insanla ilgili çok derdim vardı çünkü. İnsanın yönetim biçimiyle ilgili çok düşünürüm. Toprak, su, hava var, ama insan neden mutsuz... Bu şifreleri çözmek için sosyoloji okumam gerekiyordu. Bir baktım ki Pandora'nın kutusu, açtıkça daha beter şeyler çıktı karşıma....

35 yaşındasınız. 10 yılı geçkin bir tiyatro geçmişiniz var. Ama dizilerden sonra tanınmaya başladınız. Keşke daha önce dizi sektörüne geçseydim, dediğiniz oldu mu?
Aslında benim dizilerde oynamak gibi bir niyetim yoktu. TV'de bir dizide oynama fikri İzmit Şehir Tiyatrosu'nda beş yılımı bitirdikten sonra gelişti. Oyunculukta belli bir olgunluğa eriştikçe sinema oyunculuğunu da deneyimlemek, kendimi test etmek istedim. Ve ardından 'Cenneti Beklerken' adlı sinema filmini çektim.

Bir röportajınızda "Keşke her TV kanalında iki günde bir dizi yayınlansa" demişsiniz. Dizilere karşı mısınız?
Dizilerin kalitesi düşüyor ve halk üzerinde bağımlılık yaratmaya başladı. Yayın akışını 90 dakikadan oluşan iki diziyle kilitliyorsunuz. 90 dakika olunca da yetiştirmek için çok zorlanıyorsunuz. Bu da yüzde 100 kalite kaybına sebep oluyor. Dizilerin süresini 45 dakikaya indirmek gerekiyor.

Peki sizin rol aldığınız 'Ezo Gelin'de durum nasıl?
Benim içinde bulunduğum set gerçekten en güzel setlerden biri ama sonuç değişmez. O da 90 dakika çünkü....

O zaman, karşı olduğunuz bir sistemin içinde mi yer alıyorsunuz?
90 dakika olması ve günde iki dizi olması iyi değil, sadece maddiyatçı bir düşünce. Yoksa iyi bir dizinin çekilmesi, halkın topyekün bu diziyi izliyor olması, bayram şenliği gibi...

Kalitesizlikten yakınıyorsunuz. Oysa ki artık dizilerin çoğu, gerek kalitesi gerek oyuncuları ile belli bir çıtanın üstünde...
Yanlış olan bu değerli insanların oynaması değil, zaten olması gereken buydu. Ama o kadar çok değerli oyuncumuz var ki, onların hepsine birer dizi yapalım mantığı doğru değil.

Dizilerde oynamak sizin kariyerinize çok şey kattı değil mi?
Hiç yumuşak cümleler kurmaya gerek yok. Dizide oynamanın en büyük getirisi maddidir. Yüksek bir tempoda çalıştığınız için götürüsü de fazla, çok yoruluyorsunuz.

Size 'Türkiye'nin yeni jönü' dedikleri zaman gülüp geçiyormuşsunuz... Nereye koyuyorsunuz kendinizi?
Ben sadece bir oyuncuyum... Beni jönlüğe yakıştırıyorlarsa teşekkür ederim.

Sizce Türkiye'de jön eksiği var mı?
Yok, hatta çok jön var... Kadir İnanır hâlâ oynuyor işte... (gülüyor) Ben aslında o jönlüğün kriterlerini de bilmiyorum. Çünkü benim bir ayağım, bir kolum, hatta yarımdan fazlası hâlâ tiyatro sahnesinde.

Yakışıklılığınızın oyunculuğunuzun önüne geçtiğini düşündüğünüz oluyor mu?
Hayır, oyuncunun malzemeleridir tüm bunlar. Fiziği enstrümanlarından biridir. Ama insan, bu vücudun içinde bulundurduğu ruhu da yansıtmalıdır.

Soğuk ve ciddi bir havanız var ekranda ama hiç öyle değilmişsiniz...
Çocuksu filanım değil mi? (gülüyor) Bence hiçbir oyuncunun içinde o çocuk ölmemiştir. Televizyondaki duruşum rol gereği olabilir mi acaba? Eğer rolün gereği fazla kaçtıysa, o benim hatamdır.

30'lu yaşları geçtikten sonra şöhret oldunuz, tanındınız. Geç gelen şöhret daha mı kalıcı oluyor?
İnanın benim şöhretle, ünle ilgili hiçbir düşüncem yok. Buna ben sadece 'tanınmışlık' diyorum. Oyuncu bence bunlarla ilgilenmemeli, ben de ilgilenmiyorum. Eskişehir'de doğdum, karasal iklimde büyüdüm, bir yanım köyde büyüdü, yetişti; toprağın, ürünün içinde... Ne ünü, ne şöhreti? Bu bir hedef olamaz benim için.

Ortalarda görünmüyorsunuz...
Görünmenize gerek yok sizi buluyorlar zaten... Çok da çirkin bir durum... Özel hayatı insanlar merak ediyor zihniyeti yanlış.

Peki nasıl bir hayatınız var, nerelere gider, nasıl yaşarsınız?
Dalış tutkunuyum, yamaç paraşütü yapmayı çok severim. Klasik müzik dinlerim. Sohbet ederek eğlenirim. Dünyada en çok sevdiğim şey konuşmaktır. İstanbul'da nerede blues ve caz çalıyorsa beni oralarda bulabilirsiniz.

'Oyunun Oyunu' komik ve temposu yüksek bir oyun. Oyun bittikten sonra sizi kan ter içinde görüyoruz. Çok yoruluyor musunuz oyun sırasında?
Evet, ama bayılıyorum o duruma. Oyunun içinde biz oynarken de tıptı o hikayedeki gibi aksilikler oluyor. Benim en çok zevk aldığım noktalar da işte o anlar...

Oyunun sonunda izleyenleri selamlama faslını diğer oyunculara nazaran çok kısa kesip hemen kaçıyorsunuz. Bu bir tarz mı?
Evet, 10 senedir sahnedeyim, hep öyle selam veriyorum ben.

Utangaçlık yüzünden mi?
Oyuncu sahnede bir sırdır ve sır olmayı becermelidir. Seyircinin alkışladığı şey oyuncunun performansı olabilir ama bundan övünç çıkarmak kimin haddine? Bundan sadece belli ölçülerde övünç çıkarılır. Ben de o ölçüde selamımı veriyorum. Seyirci asıl övgüyü alkışlarken vermez aslında, sizi takip ederek, size tepki vererek, gülerek verir ve asıl övgü budur benim için. Finaldeki alkış son bir göstergedir.

Türk seyircisi aslında iyiyi de kötüyü de alkışlıyor, öyle değil mi?
Evet, yurtdışında gerçekten beğenmedikleri zaman alkışlamıyor halk, kalkıp gidiyor. Böyle bir seyircinin karşısında daha uzun selam vereceğime şimdiden söz veriyorum.

'Tiyatro bir yaşam biçimidir asla ihaneti kabul etmez' yazıyor internet sitenizde. Dizilerde oynayarak ihanet etmiş oluyor musunuz tiyatroya?
Eğer, oyun yerine bir diziyi tercih ediyorsanız, bu bir ihanettir. Ama asıl demek istediğim: Tiyatro bir yaşam biçimidir. Oyuncu gibi yaşamak gerekir.

KAYNAK