HAKKINDA
PROJELERİ
GALERİ
SİTE

Röportajlar / Haberler



< HAKKINDA < TÜM RÖPORTAJLAR




DİGİTURK DERGİSİ

Sinem Çelebioğlu
2007

17.yüzyılın havasını soluyarak, nakkaş kıyafetini incelikle taşıyan Serhat Tutumluer ile tatlı bir limonata tadında sohbet ettik...




Cenneti Beklerken'de sizi ilk çeken neydi?
- Derviş Zaim'in ismi... O, birşey yazıyorsa, çok değerlidir. Senaryo, çok güzeldi. Basit bir hikaye aslında, 17.yüzyılda yaşayan bir nakkaşın hayatından bir kesit. Ama Derviş ağabeyin, nakkaşın ve diğer karakterlerin üzerinden anlatmak istediği şey çok güzel. Ötekinin farkına varabilmeyi tartışıyor filmde. Öteki, kişinin kendi elinde tuttuğu ve ancak içine bakmaya cesaret edebildiğinde gördüğü ve güzelleşebildiği bir aynadır. Derin felsefeleri olan bir film.


O dönemde yaşayan bir nakkaşı canlandırmak, sizi korkuttu mu?

- Korkutmaz mı! Bilmiyorsun ki... O yüzyılda yaşayan bir insan ile oturup sohbet etme şansın yok. Ben, daha çok karakteri anlamaya çalıştım. Çünkü işin içinde insanın özü var. Hangi yüzyılda yaşarsa yaşasın, insan insandır. Derviş ağabey ile vermek istediğimiz şeyin üzerinde çok çalıştık. Bir minyatür ustasıyla görüştüm. Onun yaşantısını koklamaya çalıştım. Ama bu iş bir felsefe olduğu için, bu tarz insanlar iç dünyalarında özünde bir şeye bağlı yaşıyorlar. Bu da onları, daha saydam ve samimi yapıyor.


Vücut dilini kullanma şekliniz çok güzeldi.

- Teşekkür ederim. Eflatun çok naif, ince ruhlu bir adam. Çıkarcılık gütmeden, sadece yaşıyor. O şekilde yaşamasının en büyük amacı; mutlu yaşam. Bu çerçevede bu insanlar, hele de nakkaş olursa; ince kalemler tutup incecik çizgilerle sabırlı işler yaparsa, onların çok dingin insanlar olması gerektiğine vardım. Bir yürüyüş stili geldi ve sete çıktığımda öyle yürümeye başladım. Öyle bir vücut hareketi, beni çok rahatlatmıştı. Daha yakın hissetmiştim.


Kendinizi televizyonda ilk ne zaman gördünüz?

- Konservatuvar yıllarımda Çetin Tekindor, benim hocamdı. Onunla TRT'de, Show Tv'de birkaç bölüm oynamıştım.


Tiyatro kökenlisiniz, dizilerle daha yakından tanındınız ve sonra sinema geldi...

- İzmit Şehir Tiyatrosu'nda onuncu yılımıza giriyoruz. Bizim ülkemizde her oyuncu, sinema filminde oynamalıdır. Ama maalesef sektör olamadığımız için bu, şansa dayalı oluyor. Ben de şansımı denemek ve kamerayı tanımak için önce televizyona girmek zorundaydım. Ufak bir rolle başladım. Sonra birbirlerini takip eden işler geliyor, daha geniş kitleler tarafından tanınmaya başlıyorsunuz. Zorluklarını da çekiyorsunuz. Hepsini göze aldım. Amacım vardı; televizyon, sonra belki sinema... Şans biraz. Elbette beceri. Ama bu kadar yukarıdan başlayacağımı bilmiyordum, Derviş Zaim'le çalışacağımı. Hayaldi...


Bundan sonra sadece sinema mı?

- Keşke, nerede! Televizyonda çok seçici davranmaya çalışıyorum. Televizyon, yüzyılın bir icadı ama yanlış kullanıldığına inanıyorum. Bu açıdan, oyuncuların da seçici davranmasında yarar var. Çünkü televizyon, en ucuz eğlence ve iletişim aleti olduğu için, bir anda izleyicilerin karşısına çıkıyorsunuz. Bu, ağır sorumluluk gerektiriyor. Her kanalda, günde bir tane dizi yayımlanırsa, o zaman sistemli, güzel, nitelikli işler ortaya çıkacak.


Nasıl bir televizyon izleyicisisiniz?

- Kötü sanırım... Televizyon, gerektiğinde izlenmesi gereken bir şeydir. Zamanınızı ayıracağınız değerli şeyleri izlemek için, seçici davranmak zorunda kalıyorsunuz. Belki de insanların Digiturk'ü tercih etmelerindeki sebeplerden bir tanesi bu olabilir.


Hangi kanalları takip ediyorsunuz?

-Film, spor kanalları, belgeseller. Daha çok da haber kanalları...


Peki uzaktan kumandanızın en çok hangi tuşunu kullanıyorsunuz?

- En çok P/P tuşu...


Unutamadığınız TV dizileri hangileri?

- TRT'nin güzel dizileri vardı. 'Perihan Abla'yı izlerdik. 'İkinci Bahar' da öyleydi...


Keşke ben de oynasaydım dediğiniz bir dizi veya sinema filmi var mı?

- Olmaz mı? Güzel oyuncuların oynadığı her dizide, sinema filminde yer almayı, ustalarla oynamayı çok isterim. Oyunculuk, biraz da öyle öğrenilen bir iş. Sette, üslubu, ahlakı da öğreniyorsunuz. Bir oyuncu için, usta bir oyuncuyla sohbet etmek çok değerlidir. Nihat İleri ile oynadığım için o kadar mutluyum ki...


Hayatınız bir TV dizisi olsaydı, adı ne olurdu?

- Olmasın! (gülüyor.) Olacaksa, senaryoyu kim yazıyorsa ona sormak lazım, niye yazıyorsun diye...


Çocukken sevdiğiniz çizgi diziler?

- Çizgi filmlersiz olur mu? Hala izliyorum! Hala çizgi film seslendirmelerine gidiyorum. Çocukken hepsini izlerdim. Pazar sabahlarını çok severdim. 'Esteban' ve 'Uçan Kaz'...


Uyumak için ne seyredersiniz?

- Televizyon seyrederken uyumak çok sakıncalıdır. Televizyonun karşısında uyuklamak başka bir şeydir. Ama haberler, beni televizyona bağlıyor.


Son dönem projelerinizden bahseder misiniz?

- Şu an, Ümit Ünal'ın senaryosunu yazıp yönettiği 'Ara' adlı sinema filminin boğuşmasındayım. Ümit Ünal, değerli bir senarist ve iyi bir yönetmen. Etkileyici bir senaryo yazmış. Benim için çok aykırı bir rol. Film, on yıllık bir sürede ve farklı farklı zamanlara dönüşlerle geçiyor. Bu yapısı da çok hoşuma gitti. kişinin dönüşümü de var çünkü. Bir oyuncu için araştırılması gereken sertlikte. Çok eleştirel bir film olacak...

*


Kaynak: Röportajın sitede kullanılmasında çok yardımsever olduğu için sayın Sinem Çelebioğlu'na çok teşekkürler.